13 Mart 2012 Salı

KARAMSARLIK BUNUN ADI

Uçsuz bucaksız bir haykırış,
Kara delik, sessiz mavi ve düşler yokuşu,
Kulakları tırmalayan bir ses,
Sisler içersinde soğuk bir iç çekiş…

Aşktan medet ummak tımarhane sebebi,
Sussuz dahi kalsan su istemek lanet!
Takatsizlik mesken olmuşken ruha,
Soluklar dahi ölüm kokuyor…

Dünden kalan kabuslar hayalleri yutarken,
Odalar batık gemi misali çalkalanır,
Koca koca deliklerden fareler sızar içeri,
Güverteyi terketmek, boş ve histerik…

Nesli tükenmiş dürtüler acı kaplı birer neşter,
Kadere hükmetmek asi ve manasız
Ve tuz basmak dahi tatlı gelir yaraya,
Ruha basılan kötümserlik varken her sabahta! "ABK"

9 Aralık 2011 Cuma

Ben ne mi yapıyorum¿

Ben ne mi yapıyorum? Az önce yine Passage*den geldim geleneksel olarak; ama yine doğal olarak içemedim*:D Ancak yine de eğlenceliydi, bir iki kişiyle tanıştık: Sohbet, dans falan filan...City*'i de denerim bigün belki, bi yemek yerim falan; güzel müzik söz konuysa eğer!.. Şimdi farkettim de ,aslında daha önce fark ettim; ama sanırım bunu şuan dile vuruyorum: Güzel şeyleri denemek lazım! Sana zarar vermedikleri sürece tabii. Yeni bir şarkı, belki sevmediğin bir tür olasa da; yeni biriyle tanışmak; sevmeyeceğini düşünsen de sevebileceğin biri vardır sonuçta ya da bir film türü, mekan, yiyecek, silecek, mercek (son ikisi nerden çıktı anlamadım sanırım kafiyeden araya karıştılar) ve hatta bir insanla bir şeyler paylaşmak...

Hayattaki ritüeller ne garip değili mi¿ Bunu da hep düşünmüşümdür; ama sanırım yine şimdi dile döküyorum. Yani her şey sanki bir kalıptan çıkmış gibi mi olmalı sayın bay/bayan. Ne bileyim yeni tanıştığın birine illaki memnun oldum mu demeli yahu, ya da neden illaki her garson bahşiş bekler (Ben de beklerdim şimdi açık konuşalım:) ya da ne bileyim ilk defa gördüğün bir kıza gidip sanırım sizden çok hoşlandım dediğinde neden terslenmelidir insan. Her simit çayla mı yenmeli, bütün susamlar parmak uçlarıyla mı toplanmalı ağız denen öğütücü mağraya olan yolculuklarında ya da simitle karper*e denilebilecek laf hep vayyyyy beaaaaa mi olmalıdır. Son yazdıklarım biraz konu dışı oldu sanırım matmazel; ama benim de bugün biraz yazasım var anladığım...

Geçen gün bi oğlan gördüm kırmızı bi pantolon giymiş; dar paça. Petrol mavisi de bir ayakkabı; çok hoşuma gitti. Petrol mavisini de pek bi severim bu arada... Pantolona gelirsek ben dar paça pantolon giymem ki? Kırmız giymek, nedense dar paça ve kırmızı bir pantolon giysem çok feminen bir görüntü çizermişim gibi geliyor bana*, gerçi o çocuk hiç öyle görünmese de:) Peki benim neden hoşuma gitti? Renk kombinasyonu? Gizliden gizliye o tarz giyinme isteği mesela? Yok yok son soruyu saymayalım öyle bir şey düşünmüyorum açıkçası "bilinç altımı" da yokladım ki bugün Burçin* görevliydi "orayla" onun dediğine göre öyle bir şey yok. İşte insan bazen nedeni belli olmadan bir şeyleri beğenebiliyor demek ki ya daaaaaaa farketmediği; ama aslında gözüne çarpan bir şeyi. Ki biz buna bilinç altı demiyor muyduk yahu, eeeee demekki Burçin çok derinlere inememişsin o zaman ehehee!!! Ne garip değil mi? Belki bi pantolonun dikişi, bir hırkanın normalde sevmeyeceğin saçma sapan düğmesi, normalde almayacağın; ama o gün gözüne hoş gözüken çiçek ve onların muhtemelen çingene olan bi teyzenin elinde oluşu. Bi insanın belli berlirsiz gülüşü ve o gülüşle birlikte dudak kenarına yerleşen küçük bir kırışıklık; yahut bir saçın rüzgarda hafif hafif savrulması gibi. İnanılmaz bir his; ama sana da arada olmuyor mu yahu! Hiç olmuyor mu yani birdenbire hoşlanıyorsun işte birisinden:
Anlamsız (aslında anlamlı; ama hoşlanma nedeni belli olmadığın için anlamsız)
Anlık (aslında anlık değil aksine hep akılda kalan; ama ondan hoşlanma anını anlattığı için o anlık)
Belirsiz (aslında hoşlanma duygusu belli; ama neyden hoşlandığını anlayamadığın için belirsiz) bir hoşlantı.

Bebekler ne garip değil mi? Dünya üzerindeki ilk günlerinde süt kokar onlar ya da sütümsü bir koku; yahut bazı insanlar mı öyle diyor acaba?.. Bir koku var; ama nedir tam olarak ben anlayamadım. Bu kokunun çok güzel olduğunu söylerler ve bazı insanlar bu kokuyu çok sever. Yani benim bir arkadaşım vardı o severdi en azından:) Bu koku gerçekten süt gibi mi yaaaa şimdi¿ Düşündüm de şimdi, bu bebekler az önce benim içtiğim süt gibi mi kokuyorlar?¿ Hımmmmmmmmmmmmmmmm*... Yok yahu kokmuyor. Neyse aslında sanırım gelmek istediğim nokta şu: Bu bebekler ilk doğduklarında masum oluyorlar ya hani, süt kokuyolar falan; ama bu bebekler büyüdüğünde ne olacak, nasıl olacak diye de düşünüyor insan. Kimisi adam, kimisi zaten adam cinsinden olan; ama aslı inkar edilemeyecek kadar "hayvan".

Buraya nereden geldim diye sorarsak eğer, sanırım şu sözden: ''Bok taşır insan içinde'':):) Çok hoşuma gidiyor doğrusu bu söz! İnsanlara güvenilemeyeceğini anlatan bu sözü ''İnsan oğlu çiğ süt emmiştir'' sözünün bir muadili olarak sayabiliriz. İyi de abiiiiiii hani bu "süt" dediğimiz şey görece güzel kokan bebeğin masumiyetini anlatan ve sevilen bi şey değil miydi¿? İnsan oğlunun emdiği sütten gelmiyor mu bu koku ya da bazı adamlara bu sütten emdirilmiyor mu? Yoksa onlar halis muhlis inek sütü mü içiriyorlar evlatlarına da böyle oluyor??? Ama yoğğğğğğğğğğğ benim içitiğim inek sütleri öyle kokmuyor ki kardeşim bu ne yaman çelişkidir yahu:) Sanırım bu çelişkiden çıkan sonuç insanlara güvenmemek!.. Ama ben güveniyorum arkadaş, her ne kadar tecrübelerimin çoğu gerçekten de denildiği gibi yediğim kazıkların toplamı olsa da:) ben yine de güveniyorum. Yani en azından güvenilecek bazı insanların, ne olursa olsun, olduğuna inanıyorum. Sanırım ben insanlara sınava girer girmez 0 verip onları tanıdıkça bu puanı yukarıya çekenlerden değil de; o insanlara 10 puan veren ve onları tanıdıkça bu puanı duruma göre düşüren bir hocayım. Hangisi daha acı verici bu hayatta pek bilmem; ama arada acı çektiğim de aşikâr bir gerçek:)

Matmazellll kafanı ağrıtmamışımdır umarım;) Bugün daha önce bassettiğim yazımania günlerimden birine denk geldik sadece ikimiz de okadar:):) Bu günlerin ortaya çıkması da kimi durumlara bağlı olarak ortaya çıkıyor elbette ve sadece Hansel'le Grethel'in kırıntılarını takip etmen her şey için yeterli olur dedi masalcı dinleyen ademoğullarına... "ABK"

İçemedim*: O sıralar setteyken birden sol kulağımın hemen altından başlayarak bütün çeneme yayılan şişlikle mütevellit ortaya bi hastalık çıktı, tuttum doktora gittim tükürük bezlerin tıkanmış dedi bol bol "sakız çiğne"?¿? dedi ardından da bastı antibiyotiği:) işte benim o zamanlar içki içemememin sebebi. Kendimi birden Devlet Bahçeli'nin 40. yıl hesabını yapıyormuşum gibi hissettim:)

Passage*: Ankara'da Sakarya'nın Zafer Çarşı'sı arkadasına denk gelen çıkışına doğru olan alternatif bi mekan.

City*: Bu yazının yazıldığı 2011 kışı civarlarında bi arkadaş tarafından tavsiye edilen ve yine Ankara'da bulunan bi mekan.

Karper*: Üçgen peynir, krem peyniri gibi isimlerle de zikredilen, aslında çok çeşitli markalar da bu peynir türü ve şeklinden üretiyor olsalar da aynen cola, kot, orkid ya da selpak gibi isimleşmiş bir peynir markası.

Feminen bir görüntü*: Çizilmesinde herhangi bir sorun yoktur, insanlar istediği gibi giyinmekte ya da görünmekte kesinlikle özgürdür. Burada yorum sadece kendi vücudum ve görünüş tarzımla ilgili bir yorumdur, yanlış anlamlar çıkarılmasın lütfen.

Burçin*: Sevgili annemin koyduğu 2. adımdır, çocukluğumda travmalara sebep olsa da:) ben kensinden çok memnunum. Annem iyi ki vardır iyi ki bu adı bana koymuştur.

Burçin*: Kendi isimlerim arasında oynadığım karakterik bir oyunun mahsulüdür ve burada geçmesinin sebebidir; yakından tanıyanlar bilir, tanımayanlar da ruh hali çeşitliliklerimden dolayı farkedebilir.

8 Aralık 2011 Perşembe

Sessizlik...

Kendi zihni içinde oyun oynamak mı desem yoksa sersemliğin daniskası mı bu yaptıklarım inan bilmiyorum doğrusu. Korkmuş kalbimin acıdan kaçmak için bulduğu bir yöntem belki de bu hep çok bilmişlik hali, aşkla ilgili zoraki bir eziyet. Hep yalnızken mi ortaya çıkar bu içten haykırışlar diye sorsam; ne zaman yalnız değildin ki diye bağrıyor iç benliğim ruhumun en derinlerinden, pipisi yeni kesilmiş bir çocuk misali. Karmaşık olmalı ki aklım bu denli, kendi mecburiyetini dahi zaruri zannederek, inkar edebiliyor yine kendini, kendi ruhiyeti harareti içinde sessizce can cekişerek. Saçmalamak dahi kâr sebebi olmuş beyin için ki bu sayede biraz olsun dışa akıtabilmekte sessiz serzenişlerini sonsuz sanılan hayat saltanatı içinde ikimizin. Sonuç ne diye sorarsan azizim, sana tek diyebileceğim: Sen de ağlardin anlatsaydım yaşadıklarımı sana eminim... "ABK"

4 Aralık 2011 Pazar

Kulak Çöpü; Beyin Salatası!


Dünyaya dair...
Sıkıntılıyım...
Tiksinmiş, bunalmış

Sulandırılmış hisler
Hissiyat hırsızı zamanlar
Leblebi tozu verilen sözler
Nar tanesi yalanlar

Özne, özenti ve oğul adem
Beden derdinde azmanlar
Köpek maması insanlar
Tasma meraklısı asalaklar

Kum para, pul marka
Sevgi erimiş dostluk mum
Güven yoksunu mahluklar
Yoksulluk körü zembelek

Kireç taşı yürekler
Odun gerçekliğinde aşklar
Madde bağımlısı duygular
Mermerden kafa tasları

Ruhu alınmış
Ruhu çekilmiş
Ruhu satılmış
Ruhu unutmuş
Ruha dokunamamış
Anlamamış, görmemişler

Engerek olmuş diller
Değer bilmez sefiller
Milyon iyilik vasıfsız
Bir kötülük pahasız

Umut krateri içinde
Derbeder bir düş gezgini
Zehiri karanlık
Menem bir savaş
Sikintılı... "ABK"

Yasak Lezzetler ve Küçük Çocuk

Kapıdan içeriye adımını attığında dahi hala burada bulunmanın heyacanını vücüdunun her minik ve terli köşesinde hissediyordu. Yasak bir yerde bulunmanın saçma ama bir o kadar da cazip tutkusu. Bilyordu bu duygular en az yaz yağmurlarının inatçı; ama bir o kadar da gitmeye mahkum damlacıkları gibiydi. Çünkü o bunu daha önce parmaklarının sayısıyla beştaş oyunun çakıllarının çarpımından dahi çok yaşamıştı, kısacık yaşamında. Kalbi adeta eskiden izlediği çocuk bandosu gibi inliyordu, içerisinde kuş olmayan göğüs kafesinde. Her tattan, her zevkten tadabileceği onlarca tat vardı etrafında. Dışarıdan harabe kelimesinin icat nedeni gibi duran bu kulubenin içi bir minik için adeta sonsuz ışıltılar içersinde cennetten bir parçayı andırıyordu. Her erkek çocuğunun hayallarini süsleyen inanılmaz bir dünya... Tek sorun çocuk tedirgindi, kafası karışmış ve şaşkın şaşkın etrafına bakmaktaydı. Çünkü ya her zaman annesinin şefkati ile o inanılmaz sıcaklığını ve lezzetini alan küçük kız şeklindeki kurabiyeleri ya da bu sonsuz vaha içersindeki çeşit çeşit lezet ve zevkleri olan tatlıları seçecekti. Hem belki bazısının tadı annemin kurabiyelerine de benziyordur diye iç geçirdi çocuk. Ama bir yandan da zihninin pembe kıvrımları, bir daha annesinin küçük kızlarını bulamayabileceği düşüncesini, bir fener bekçisinin temkinli; ama etkili işaretleri gibi çaktırıyordu aklının derinliklerinde. Çocuk ne yapacağını bilemeyecek bir haldeydi... Keşke diye düşündü küçük çocuk, keşke annemin küçük kız kurabiyeleri yanımda olsalardı da aklımı almasaydı diğer lezzetler. Çocuk bir karar veremese de elini yasak lezzetlere yavaş yavaş uzatıyordu... "ABK"

İyi Geceler Öpücüğü


Sessiz konuşmalara mesken olmuş bir gece daha...

Solgun bir kış günü,

yeni doğmuş yağmur kokusu

ve iyi geceler bekleyen puslu gözler.

İyi geceler. "ABK"

2 Aralık 2011 Cuma

KORNAmasyon

Yolda yürürken datlayan taksilere siz de uyuz olmuyor musunuz?..

Abicim nedir sizin derdiniz bir anlasam! Bak güzel kardeşim ben taksi arıyo olsam etrafıma bi bakınırım, aranırım taranırım, kısacası seni bulmaya yönelik fiili bir eylemde bulunurum, senin beni taciz etmene hiç gerek yok yani. Bir de böyle bi ısrar bi ısrar... Gelmiyorum işte arkadaşım nedir yani senin olayın..Bi de giderken uyuz olmuş bir ifadeyle bakmanız yok mu dik dik, sanki ben çağırmışım da binmekten vazgeçmişim bundan dolayı sana da surat yapma hakkı kazandırmışım gibi.

Hele o dolmuş şöförleri! Bayım sen durağa yaklaşırken korna çalmasan da ben senin geldiğini inan bana görebiliyorum, göz diye addedilen yuvarlakımsı bir organa sahibim ben. Tut ki gözlerim bozuk ve gelenin dolmuş* olduğunu seçemedim, korna çalmanı bu yüzden anladım diyelim; peki giderken niye çalıyorsun¿ Yoksa alttan alttan bak bu son şansın ben gidiyorum mu demeye çalışıyorsun nedir durum yani. Tam bu noktada birisi, senin gözelerin az da olsa görüyor, onlar görme engelliler için çalıyor diye bi iddiada bulnursa; allah yarattı demem demir çubukla kafa göz dalarım haberi olsun, çünkü sen de ben de biliyoruz ki kazın ayağı hiç de dediğin dediğin gibi değil.

Kırmızı ışıkta korna çalınca önündeki milyon tane "her çeşitten" aracın buhar olup uçacağını sanan akıl fakiri insansı türe ise akıl-mantık namına anlamlı bir kulp henüz bulabilmiş değilim; ama çalışmalar devam etmektedir!..

Yeter ulan basmayın artık şu kornalara yeni doğmuş bebeklerin öten oyuncak ayıcıkları gibi. Burhan Altİntop misali poffffffffffffff size... "ABK"

*Dolmuş kelimesi burada anlamsal olarak şöförün ta kendisi olarak kullanılmıştır, zira bu ülkede dolmuş şöförleri bizzat kendilerini aracın "kendisi" sanıyorlar.